18 Şubat 2011 Cuma

UZAKDOĞU



UZAKDOĞU ASYA
28 Ocak- 12 Şubat 2011


Bundan 6 ay evvel, Hindistan gezi arkadaşım Zekeriyya’nın rehberimiz Melih Eriş ile Uzakdoğuya gitme fikrini ilk duyduğumda hemen kabul ettim. arkadaşım Esin’i de bu gezi için kandırmam çok zor olmadı doğrusu.Grubumuz 20 kişi. Bu güne kadar katıldığım gezilerden farklı olarak, ilk defa erkek sayısı bayan sayısından fazla. Bunun da nedeni gittiğimiz bölgeyi düşününce; gayet açık:)


ÜRDÜN – AMMAN
28 Ocak 


Cuma sabahı 12 de Kemal, Esin’le beni Yeşilköy Havalimanına bıraktı. Bize tur liderliği yapacak olan İzmir’den geziye katılan arkadaşımız Zuhal’i Ürdün Kraliyet Havayollarının önünde bulup, bavullarımızı da teslim ettikten sonra 14:30 uçağı ile ver elini Ürdün, Amman. Ürdün’e indiğimizde saat yaklaşık 5 falan. Orada Bangkok uçağını beklerken yaklaşık 8 saat gibi boş bir vaktimiz var.
GRUBUN BAYAN BÖLÜMÜ
Dışarı çıkmak isteyenlerle birlikte havalimanından dışarı çıkıyoruz. Ürdün Türklere vize uygulamıyor. Allahtan uygulamıyor bir de uygulasa dışarı kaçta çıkardık bilemiyorum. Çıkmasına çıkıyoruz da, o kadar kişinin başında bir rehber olmayınca, her kafadan bir ses çıkmaya başlıyor. Kimisi otobüse binelim derken kimi taksi diye tutturuyor. Sonuçta taksiyle şehre inilmeye karar veriliyor. Bulduğumuz taksilerle yaklaşık 30 Dolar vererek 3er kişi, yaklaşık yarım saat süren bir yolculuktan sonra Amman’a varıyoruz. Amman’a inenler toplam 9 kişiyiz. Hava yağmurlu.






Taksicinin söylediğine göre bu mevsimde böyle olması normalmiş. Önce “ La Saison” diye bir kafede oturuyoruz, daha sonra bari ünlü bir meydanını görelim diye taksiyle Abdül Circus’a gidiyoruz. Oraya gitmemizin tek faydası yediğimiz güzel felafel, humus ve ful denilen köfteden oluşan; içine domates ve salatalığın da konulduğu felafel sandviç. Bu arada ahçı beni yanına çağırarak, felafel yapımını öğretiyor:)


AMMAN'DA FELAFEL YAPARKEN:)
Yarım dinara yiyoruz. Nefis bir şey yolu düşene kesin tavsiye ederim. Bunun haricinde, maalesef orada da görülecek bir şey yok. Küçücük bir meydan. Bir daha yolum Amman’a düşse de şehre inmeyi düşünmem anlayacağınız. Bu arada, ben , Nedret, Zekeriyya yeni açılan bir mağazaya giriyoruz, ve de tesettürlü kızlar bize açılış şerefine 2şer tane fular hediye ediyorlar.




Ben gene dayanamayarak fular koleksiyonuma 15 Dolara, koyu yeşil bir şal katıyorum. Olacak o kadar:)


TAYLAND – BANGKOK


29 Ocak 
Gece 1 de Bangkok uçağımız havalanıyor. Yerel saatle 13.30 da Bankong’a iniyoruz. Yaklaşık 9 saat uçuyoruz. Havanın sıcaklığı ve yolculuktan epey bir sersem haldeyiz. Kalacağımız Otel “D & D İnn” e varmamız 4ü buluyor. Tayland para birimi baht. Otelin bahçesi çok hoş. Havuzundaki kocaman rengarenk balıklar hemen, her girenin dikkatini çekiyor.





Oturup 70 bahta birer bira içiyoruz. Tayland’ın meşhur biraları Singha ya da Tiger. Odamız 5. katta.
Birer duş aldıktan sonra Esinle ikimiz tuktukla MBK’ya gidiyoruz. Amacımız cep telefonu almak; ben Selim’e, Esin de kendine.
MBK BANKOK
Neyse Esin ile saatler süren telefon alma işimiz bittiğinde saat yaklaşık 10 falan. O kadar ağır anlayıp hareket ediyorlar ki, bir ara birbirimize bakıp bu telefon alım işinden vaz geçsek mi diye düşünüyoruz. Resmen fenalık geliyor. Neyse sonun da Esin 950 Dolara bir Iphone 4, ben de Selim’e 457 Dolara Blackberry Bold 9780 alıp oradan ayrılıyoruz.




MBK Tayland’ın en büyük elektronik alış veriş merkezlerinden biri. Telefonlar 4. katta:)
Otelin sokağı o kadar hareketli ki sürekli her yerden yüksek tonda müzik geliyor. Birer bira eşliğinde bir şeyler yedikten sonra otelimize geliyoruz ki, aman Allahım onca yorgunluğa rağmen uyumak ne mümkün?


Adamlar bizim odada çalıyor sanki. Duş alıp, geceliklerimizi giymemize rağmen tekrar giyinip sokağa çıkmaya karar veriyoruz. Odada durulacak gibi değil. Resepsiyonu aradığımızda şu anda arkadaki sessiz odalarda yer olmadığı cevabını alıp, haklı olarak sinirleniyoruz. Yarın bu işin peşine düşeriz diyerek kendimizi sokağa atıyoruz. Sokakta bizim gibi uyuyamayıp kendini sokağa atan bir arkadaş ile karşılaşıp birer bira içiyoruz.


ZUHAL, BEN,NEDRET OTELİN SOKAĞINDA


Saat 4:30 ama bunların susmaya niyeti yok tekrar odaya dönüp umutsuzca uyumayı bekliyoruz ama nafile!


TAYLAND – CHIANG MAI


30 Ocak 


Sabah kahvaltısından sonra "Ayuttaya"ya doğru yola çıkıyoruz. 1350 yıllarında kurulan ve 18. yüzyılda Burmalılar tarafından yıkılan Ayutthaya şehri, UNESCO’nun Dünya Miras listesinde. Prang (kutsal emanet kuleleri) ve devasa manastırların öne çıktığı kalıntılar ihtişamlı geçmişi hakkında fikir vermekte. Aynı zamanda, Tayland'ın eski başşehri.  Karşımızda dev gibi bir tapınak görünce şaşırıyoruz. What Phu Khao Thong (Golden Mount) dayız. Eh buraya gelmişken bu devasa merdivenleri çıkıp manzarayı görmeden olmaz.





Merdivenleri çıktığımız gibi tekrar tıpış tıpış inip, Yandaki Budalarla dolu tapınağa giriyoruz.








AZ KALDI NİRVANA YAKINDA










Wat Pho, Bangkok’taki en eski ve en büyük tapınak. Ayrıca, en büyük “Yatan Buda” ( reclining Buddha ) heykeli (46 metre uzunlukta, 15 metre yükseklikte ) bu tapınak içerisinde.




Wat Pho, ayni zamanda Thai masajı da dahil olmak üzere geleneksel Thai tıp tekniklerinin öğretildiği bir merkez niteliğinde. 

Buradan kraliyet sarayına gidiyoruz. Müthiş bir yer . Ne görkem! ne görkem! Her yer heykel. Ama renkli renkli çok güzeller. Tapınaklar da da ayrı bir görkem mevcut. Hava sıcak ve nemli, insanı kesiyor. 


31 Ocak

Sabah 7:30 da “Floating Market”e yani, "Yüzen Pazar"a gitmek üzere yola çıkıyoruz. Yolda bir arkadaşımızın midesi bulandığı için duruyoruz. Kaybettiğimiz zamanı nedense kelle koltukta bir şekilde tamamlayarak sağ salim “Floating Market’e” varıyoruz.









Otele döndüğümüzde hışırımız çıkmış vaziyette. Birer soğuk bira söyleyip yorgunluk atıyoruz. Akşam trenimiz 19:45 de “Chiang Mai"a gidiyor. Tayland trenleri Hindistan da ki gibi üst üste 3 ranzalı değil 2li, yani daha rahat. Kompartman da ben üzerimde Esin karşımda Fatma onun üzerinde de Hülya yatıyor. Trenin restoran bölümüne gittiğimizde resmen burayı ele geçiriyoruz. Müzik, dans, içkiler gırla. Bu bölüme her giren yabancıyı alkışlayarak onları da havaya sokuyoruz. Bir ara İzmirli Esin, Nedret ve ben kendimizi; kafamızı tren penceresinde çıkartmış bağırırken buluyoruz. Melih’in yandan bir tren geçerse kafanız kopar uyarısı üzerine normale dönüyoruz,ama gerçekten muhteşem eğlenceli bir gece geçiriyoruz. Garsonlarımızdan biri diş adedi bayağı sayılı olan şirin bir Taylandlı diğeri ise Taylandın 3. cinsiyeti olarak kabul görmüş bir “lady-boy”: Nathalie. Kompartman da geçirdiğimiz gece tren rahat olmasına rağmen çok da rahat geçmiyor, istasyonlardaki dur kalklarda uyanıyorum. Benim gibi uyuma özürlü birisi için tabi bu çok normal.
 Burada her şey yüzüyor. Bir kanal ve yaşam bunun üzerinde. Onlarda herhalde burada karadakinden daha rahatlar. Çok ilginç görülesi bir manzara. Buradan bazılarının ismini dahi bilmediğimiz tropik meyveler alıyoruz. Tatları nefis. Ben 360 bahta daha sonra başıma dert olacak bir çanta:). 

1 Şubat
Sabah trenin restoranında çaylarımızı içip yanımızda getirdiğimiz ekmek sandviç meyve ne varsa yiyoruz. Trenin camları açık. Dışarıda insanın yüzünü okşayan çok hoş bir hava var. Saat 10 gibi “Chiang Mai”ye varıyoruz. Öncelikle otele yerleştikten sonra, şehri tepeden gören ünlü Budist Tapınağı "Wat Pharahat Doi Suthep"i ziyarete gidiyoruz.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler